Anıları dilden dile adeta bir fıkra gibi dolaşan şair: Can Yücel


Google News

Yayınlama: 3 yıl önce

Okuma süresi: 3 dakika

Can Yücel'i onun kaleme almış olduğu aşk şiirleri ve sözleri ile tanıyanlar genelde nüktedanlık yönünü pek bilmezler. Onu dilden dile adeta bir fıkra gibi dolaşan anıları ile hatırlamamak olmaz.

Edebiyatımızda bir idol haline gelmiş, ender şahsiyetlerdendir Can Yücel.

Gerek şiirleri ve sözleri, gerek küfürleri ve rakısı, gerekse dilden dile adeta bir fıkra gibi dolaşan anıları... 

***

İstanbul'da, Yazko (Yazar ve Çevirmenler Kooperatifi) Genel Kurulu'nda, yönetim kurulu adına genel başkan Erol Toy söz alıp kürsüye çıkar.

Toy, gündemki 'sansür' konusuna sözü getirip, "Ben bir romancı olarak..." diye sürdürür konuşmasını. Ama bir türlü sözün sonu gelmez. 

Salon tıklım tıklım doludur... 

Uflayanlar puflayanlar... 

Arka sıralarda bulunan Can Yücel de, konuşma süresince, bir dışarı çıkıp bir içeri girer ve dudağına kıstırdığı sigaranın yanı sıra her çıkışında birer tek atmaktadır.

Can Yücel, son kez dışarı çıkıp tekrar içeri girdiğinde Erol Toy'un hala konuşmakta olduğunu fark eder. Tabii Toy da yine bildik teraneyle yeni bir paragraf açar konuşmasına:

"Ben bir romancı olarak..."

Can Yücel bu kez dayanamaz, arkalardan o davudi ve gür sesiyle haykırır:

"Erol! Erol! Sen keşke kısa öykücü olsaydın!"

***

Can Baba bu. İnsanı adeta "can evi"nden vuran aforizmaları, kıvrak zekası ve hazır cevaplılığıyla Türk literatüründe tipik bir halk kahramanı olduğu su götürmez. 

Yine bir yazar arkadaşıyla birlikte otobüsle Bodrum'a doğru gitmektedir Can Yücel. Şoför, istek üzerine uygun bir yerde, beş dakikalık küçük bir ihtiyaç molası verir. Mola süresi bittiğinde, otobüste Can Yücel dışında herkes yerini almıştır. Kaptanın çıkışması üzerine otobüs muavini fellik fellik Can Baba'yı aramaya koyulur. Can Yücel, soluk soluğa elinde küçük bir paketle ortaya çıkınca yazar arkadaşı derin bir oh çekerek sorar:

"Neredeydin be Baba? Herkes seni arıyor!"

"Yok bir şey." demiş Can Yücel, "Bir küçük rakı sardırdım."

"Ama kaptan küçük ihtiyaç molası verdi Şimdi bunun sırası mıydı?" diye çıkışmış yol arkadaşı.

Can Yücel lafı gediğine yerleştirmiş hemen:

"Ben de küçük ihtiyaç molası olduğundan küçük rakı aldım!"

***

Hiç bir küfür, onun ağzında durduğu kadar gül durmadı bir başkasının ağzında.

Hiç bir rakı kadehi onun elinde durduğu kadar aşina durmadı bir başkasının elinde. 

Ve bir yaz günü alıverdi onu günebakan çiçekleriyle koynuna "mekanım olsun" dediği Datça... 

Can Baba 12 Ağustos 1999'da ayrıldı aramızdan.

Geride onlarca şiir ve çeviri kitapları, çok sevdiği eşi, gözü yaşlı sevenleri ve bir şişe şarabı kaldı yarım...

Vasiyet adlı o her mısrasından bir sıcaklık, bir muziplik ve insan sevgisi akan şiirinde şöyle der büyük Üstad:


Beni kuzum Datça'ya gömün 

Geçin Ankara'yı İstanbul'u! 

Oralar ağzına kadar dolu 

Alabildiğine de pahalı, 

Örneğin Zincirlikuyu'da 

Bir mezar 750 milyona 

Burası nispeten ucuzluk 

Ortada kalma tehlikesi de yok 

Hayır dua da istemez, 

Dediğim gibi beni Datça'ya gömün 

Şu deniz gören mezarlığın orda, 

Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama! 


Şunu çok iyi biliyoruz ki Can Baba Datça'daki ebedi mekanında, toprağın altından çok sevdiği Datça'ya bakarak her gün yeniden aşık olmaktadır... 

Mezar taşına konan bir kırlangıç kuşunun sabah şarkısından bilir baharın geldiğini... Ve Datçalı böceklere yeni küfürler öğretmektedir o şeker diliyle...

Saygıyla, sevgiyle anıyoruz.

Seni unutmayacağız Can Baba...


Ağustos 2007

Ömür Bingül


Yorumlar

Yorum Yap
Lütfen yorum yazmak için oturum açın ya da kayıt olun.

Benzer İçerikler
  • Adressiz Bir Mektup
    Adressiz Bir Mektup

    Islıkla Çalınan TangoTakvimler 2 Mayıs 1925'i gösterirken, Kız Kulesi'nin, o mat renkli kışlığını çı..

can yücel sanat edebiyat şiir