Bula nedir? Anlamı ne demek?
Bula kelimesinin sözlük anlamı, eş ve zıt anlamlı karşılıkları, diğer dillerdeki anlamları, Bula hakkında örnek cümleler, atasözü ve deyimler...
Kelime: Bula
Anlamlar:
1. Yenge, amca veya dayı karısı
Özelliği / Tipi / Türü: Isim - Halk ağzında
Bula hakkında eş anlamlı kelimeler
Bula eş anlamlısı
bula kelimesinin eş anlamlı sözcükleri : Yenge
Bula hakkında zıt (karşıt) anlamlı kelimeler
Bula zıt anlamlısı
Bula kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : Sonuç bulunamadı!
Diğer dillerde Bula
İngilizce: Bula
Spanish: Bula
German: Bula
French: Bula
Italian: Bula
Bula ile ilgili atasözleri
Aşağıda Bula hakkında ve içinde Bula kelimesi geçen, Bula ile başlayan veya biten atasözleri örnek olarak verilmiştir.
Atasözü: alışmış kursak bulamacını ister
Anlamı: kişi, yararlanmaya alıştığı şeyden yoksun kalmak istemez.
Atasözü: aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz
Anlamı: büyük şeyleri elde edebilmek için önce küçük şeylerle yetinmek gerekir.
Atasözü: buldum bilemedim, bildim bulamadım
Anlamı: kişi elinde fırsat varken bundan yararlanmayı bilmez, yararlanma yollarını öğrendiği zaman da eline fırsat geçmez.
Atasözü: derdini söylemeyen (saklayan) derman bulamaz
Anlamı: insan sıkıntısını başkasına açıklayarak giderebilir.
Atasözü: gündüzün mum yakan geceleyin bulamaz
Anlamı: her şey gerektiği yerde ve zamanda harcanmalıdır.
Atasözü: kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye
Anlamı: insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıkları belirten bir söz.
Atasözü: sinek küçüktür ama mide bulandırır
Anlamı: önemsiz, küçük gibi görünen bir şey kötü ve olumsuz bir izlenim yaratır.
Atasözü: su bulanmayınca durulmaz
Anlamı: bir konu, türlü çekişmelerden sonra aydınlığa kavuşur, yoluna girer.
Bula ile ilgili deyimler
Aşağıda Bula hakkında ve içinde Bula kelimesi geçen, Bula ile başlayan veya biten deyimler örnek olarak verilmiştir.
Deyim: ağzına burnuna bulaştırmak
Anlamı: bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak.
Deyim: ağzına yüzüne bulaştırmak
Anlamı: bir işi kötü yapmak, becerememek: 'Yapılacak şey ehemmiyetsizce bir pansuman ama ağızlarına yüzlerine bulaştırmalarından korkuyorum.' -R. N. Güntekin.
Deyim: arayıp da bulamamak
Anlamı: beklenmedik iyi bir durumla karşılaşmak.
Deyim: beyni bulanmak
Anlamı: 1) sersemlemek, düşünemez olmak; 2) kötü bir şey sezinlemek.
Deyim: (bir şey birinin) zihnini bulandırmak
Anlamı: kuşkuya düşürmek.
Deyim: bula bula bunu (onu, bir şeyi, birini) bulmak
Anlamı: 1) var olanların en değersizini seçmek; 2) kötü bir şeye rastlamak.
Deyim: bulantı vermek
Anlamı: 1) midesini bulandırmak; 2) mec. bıkkınlık vermek: 'Gözlerime, kulaklarıma, beş duyuma birden tiksinti, bulantı veren bu manzaraların ortasında niye duruyordum?' -A. Gündüz.
Deyim: bulaşık suyu gibi
Anlamı: kötü hazırlanmış, tadı tuzu olmayan (sulu yiyecek ve içecek).
Deyim: çamura bulaşmak (batmak)
Anlamı: kirli ve uygunsuz bir işe karışmak.
Deyim: eline yüzüne bulaştırmak
Anlamı: bir işi gerektiği gibi yapamamak, başarısız olmak, becerememek.
Deyim: elini kana bulamak (bulaştırmak)
Anlamı: öldürmek.
Deyim: gönlü bulanmak
Anlamı: 1) kusacak gibi olmak; 2) mec. kuşkulanmak.
Deyim: gönül bulandırmak
Anlamı: 1) mide bulandırmak; 2) mec. kuşkulandırmak; 3) mec. rahatsız etmek: 'Haberler iyi değil, rivayetler gönlümü bulandırıyor, sürgünmüş, göz hapsiymiş, estek köstek.' -A. İlhan.
Deyim: gözü bulanmak
Anlamı: bulanık görmeye başlamak.
Deyim: hava bulanmak
Anlamı: yağmur yağacak duruma gelmek.
Deyim: içi bulanmak
Anlamı: kusacak gibi olmak: 'Tabanları, dizleri sızlar gibi oldu. Bir de içi bulandı, kusacak gibi oldu.' -B. Felek.
Deyim: işten güçten vakit bulamamak
Anlamı: çok yoğun çalıştığı için zaman ayıramamak.
Deyim: kafası bulanmak
Anlamı: bir olay karşısında aklı karışmak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek.
Deyim: kafayı bulandırmak
Anlamı: önceki düşünceleri altüst etmek, değiştirmek: 'Öğretmenler bu gibi kitapların kafayı bulandırdığını bile söyler.' -S. Birsel.
Deyim: kana boyamak (bulamak)
Anlamı: kan içinde bırakmak: 'Ondan on beş yıl sonra, Feriye sarayını kana boyayan ve zavallı babacığımın felaketine sebep olan faciayı...' -Y. K. Karaosmanoğlu.