Veya kısaca ne demek? Anlamı nedir?
Veya kelimesinin sözlük anlamı, eş ve zıt anlamlı karşılıkları, diğer dillerdeki anlamları, Veya hakkında örnek cümleler, atasözü ve deyimler...
Kelime: Veya
Kökeni: "Arapça ve + Farsça yā" kelimesinden Türkçeye geçmiştir.
Anlamlar:
1. Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut
Özelliği / Tipi / Türü: Bağlaç
Örnek: "Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım."
2. Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz
Örnek: "Sen, ben veya başka birileri."
Veya hakkında eş anlamlı kelimeler
Veya eş anlamlısı
veya kelimesinin eş anlamlı sözcükleri : yahut
Veya hakkında zıt (karşıt) anlamlı kelimeler
Veya zıt anlamlısı
Veya kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : Bulunamadı!
Diğer dillerde Veya
İngilizce: Or
Spanish: O
German: Oder
French: Ou
Italian: O
Veya ile ilgili atasözleri
Aşağıda Veya hakkında ve içinde Veya kelimesi geçen, Veya ile başlayan veya biten atasözleri örnek olarak verilmiştir.
Veya ile ilgili deyimler
Aşağıda Veya hakkında ve içinde Veya kelimesi geçen, Veya ile başlayan veya biten deyimler örnek olarak verilmiştir.
Deyim: (bir iş veya durum) tersine dönmek
Anlamı: beklenildiği, umulduğu gibi gerçekleşmemek, aksi olmak: 'Ya hesapları tersine dönüverirse o vakit başımıza gelecek belada ortağız kardeşim!.' -Y. K. Karaosmanoğlu.
Deyim: (bir iş veya durum) tersine gitmek
Anlamı: 1) istenildiği gibi gerçekleşmemek, iyi sonuç vermemek; 2) bir işten veya bir durumdan hoşlanmamak: 'Kızların keman çalması benim o zamanlar bir tersime giderdi.' -H. Taner.
Deyim: (bir işe) kendini vermek (vurmak veya çalmak)
Anlamı: bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka her şeyle ilgisini kesip tek şeyle aşırı ölçüde ilgilenmek: 'Sattım dükkânı, verdim kendimi tiyatroculuğa.' -N. Hikmet.
Deyim: (bir işin veya bir şeyin) ucundan tutmak
Anlamı: 1) bir şeyle meşgul olmak, katkı sağlamak, yardımcı olmak: 'Ömür boyu hiçbir işin ucundan tutmamış insanlar için bile bir yaşlılık fonu düzenlenmiş.' -H. Taner. 2) mec. bir işi yeterince ilgilenmeden, önemsemeden yapmak.
Deyim: (bir şey için veya bir şeye) deli olmak
Anlamı: tkz. 1) çok sevmek: Deli oluyordu çocuklara, onlarsız edemiyordu. 2) çok sinirlenmek; 3) delirmek.
Deyim: (bir şey veya bir şeyi) suya düşmek
Anlamı: gerçekleşme olasılığı kalmamak: 'Artık karşı koyma ümidi suya düşmüştü, harp her cephede kaybedilmişti.' -R. H. Karay.
Deyim: (bir şeye şu veya bu) nazarıyla bakmak
Anlamı: ona öyle imiş gibi, o gözle bakmak: Ona düşman nazarıyla bakıyor.
Deyim: (bir şeyi) gözü gibi sakınmak (saklamak veya esirgemek)
Anlamı: bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak: 'Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi.' -S. F. Abasıyanık.
Deyim: (bir yeri) curcunaya çevirmek (döndürmek veya vermek)
Anlamı: ortalığı karışık, gürültülü duruma sokmak.
Deyim: (biri veya bir şey) ortadan kaybolmak
Anlamı: 1) saklanılmak, bulunmaz olmak; 2) nereye gittiği bilinmemek, kimseye sezdirmeden gitmek: 'Nihayet hakikaten de bir gün söylediği gibi büsbütün ortadan kayboldu.' -A. H. Çelebi. 3) yok edilmek, kullanılmamak: 'Eski, büyük teşrifat kayıkları ortadan kalkmışsa da yine iki, üç çifte kayıklara rast gelinirdi.' -A. Ş. Hisar. 4) öldürülmek.
Deyim: (birinden veya bir şeyden) cesaret almak (bulmak)
Anlamı: herhangi bir durumdan, davranıştan güç almak: 'Biraz da bu tanışıklıktan cesaret alarak konuşmak istiyordum kızla.' -A. Ümit.
Deyim: (birinden veya bir şeyden) pay biçmek
Anlamı: durumu bir kişi veya bir şeyin durumu ile karşılaştırıp yargıya varmak.
Deyim: (birine) çelme atmak (takmak veya vurmak)
Anlamı: 1) çelme ile yıkmaya çalışmak: 'Ders aralarında ittikleri, çelme taktıkları da olurdu.' -Y. Atılgan. 2) mec. bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek: 'Bana kanun ve hukuk yolundan çelme atılabilir mi?' -N. F. Kısakürek.
Deyim: (birine) madik atmak (etmek veya oynamak)
Anlamı: argo dolap çevirmek, hile yapmak.
Deyim: (birine) tavır almak (takınmak veya koymak)
Anlamı: mesafeli davranmak, uzak durmak.
Deyim: (birine veya bir şeye) söz geçirmek
Anlamı: söylediğini, istediğini, yaptırmak: 'Düğün sahipleri onlara söz geçiremediler.' -M. Ş. Esendal. 'Her seferinde kalbine söz geçirerek zaaflarını denetleyebiliyordu.' -M. Mungan.
Deyim: (birine veya bir şeye) taş çıkarmak (çıkartmak)
Anlamı: biri ötekinden özellik, yetenek vb. bakımından üstün olmak: 'Zaten yol boyunca hem lezzetli hem de buzdolabına taş çıkartacak sulardan geçeceğiz.' -N. F. Kısakürek.
Deyim: (birine veya biriyle) ters düşmek
Anlamı: aykırı durumda olmak, karşıt olmak: 'Daha sonra o eşsiz lidere ters düşmek bahtsızlığına kapılmıştır.' -H. Taner.
Deyim: (birini veya bir şeyi) göklere çıkarmak
Anlamı: aşırı derecede övmek: 'Kadın dergileri bizi göklere çıkarıyorlardı, bunu da hak etmemiştik.' -A. Ağaoğlu.
Deyim: (birini veya bir şeyi) gölgede bırakmak
Anlamı: ondan daha üstün bir düzeye yükselmek, ondan çok daha başarılı olmak: 'Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.' -S. M. Alus.