Pencereleriniz ve kapınız zor açılıyorsa deprem riski olabilir. Dikkatli olun.


Google News

Yayınlama: 4 hafta önce

Okuma süresi: 3 dakika

Doç. Dr. Beyza Taşkın'ın deprem sonrası yaptığı sosyal medya paylaşımı, deprem mühendisliğinin karmaşıklığını ve kamuoyunda oluşan kafa karışıklığını aydınlatmaya yönelik önemli bir girişimdir. 30 yılı aşkın deneyimiyle, jeologlar arasındaki farklı görüşlere rağmen mühendislik perspektifinden deprem riskini değerlendirmenin önemini vurgular. Paylaşımında sıraladığı maddeler, deprem güvenliği konusundaki yanlış anlamaları düzeltmeye ve bireysel sorumluluğu hatırlatmaya çalışır. Bu maddeleri daha detaylı ele alarak, Taşkın'ın mesajının kapsamını genişletelim:

**1. Yönetmeliklerin Geçmişi ve Değişen Deprem Tehlikesi:** 1975-1998 yılları arasında İstanbul'un 2. derece deprem bölgesi olarak sınıflandırılması, bu dönemde inşa edilen binaların tasarımında daha düşük deprem yüklerinin dikkate alınması anlamına gelir. 1998'den sonraki yönetmelikler, ilçelere göre değişen deprem tehlikesini tanıyarak, özellikle güney ilçelerde deprem yüklerini artırdı. Bu durum, eski binaların günümüz standartlarına göre yetersiz kalabileceğini gösterir. Yönetmeliklerin evrimi, deprem tehlikesi hakkındaki anlayışımızın gelişmesini ve tasarım standartlarının sıklıkla güncellenmesi gerekliliğini vurgular. Bu, geçmişte yapılan inşaatların günümüzün daha hassas ölçüm ve analiz teknikleriyle değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.

**2. Deprem Büyüklüğü ve Şiddeti Arasındaki Fark:** Deprem büyüklüğü (magnitüd) depremin açığa çıkardığı enerjiyi ölçerken, şiddet (intensity) depremin yer yüzeyinde yarattığı etkiyi ve hasarı tanımlar. Tarihsel depremler, modern ölçüm cihazlarının olmaması nedeniyle şiddet üzerinden değerlendirilir. Bu iki kavram arasındaki ayrımın anlaşılması, depremin yıkıcı etkisinin sadece büyüklüğüne değil, aynı zamanda yerel zemin koşullarına ve yapıların dayanıklılığına da bağlı olduğunu göstermektedir. Büyük bir deprem, zayıf zeminli bir bölgede küçük bir depremden çok daha fazla hasara neden olabilir.

**3. Zemin Koşullarının Önemi:** Dinar depremi (1995) ve Van depremi (2011) örneklerinde görüldüğü gibi, depremin yıkıcılığı sadece büyüklüğüne değil, zemin koşullarına da bağlıdır. Düşük büyüklükteki bir deprem, kötü zemin koşullarında yüksek büyüklükteki bir depremden daha fazla hasara yol açabilir. Bu durum, yapıların temel zeminlerinin uygunluğunun ve zemin iyileştirme çalışmalarının önemini vurgular. Zemin etüdü ve doğru temel tasarımı deprem güvenliği için kritik öneme sahiptir.

**4. Bireysel Sorumluluk ve Bina Güvenliği:** Taşkın'ın paylaşımında en önemli vurgu, bireysel sorumluluk üzerinedir. İnsanların kendi binalarının durumunu bilmeleri, proje ve hesaplarını belediyelerden temin etmeleri ve düzenli kontroller yaptırmaları gerekmektedir. Çatlaklar, kaçaklar, korozyon gibi yapısal sorunlar tespit edildiğinde yetkililere başvurulması hayati önem taşır. Bu, deprem güvenliğini sadece devletin sorumluluğu olarak değil, aynı zamanda her bireyin sorumluluğu olarak görmenin gerekliliğini vurgular. "Ağlamayan çocuğa emzik verilmez" ifadesi ise, proaktif bir yaklaşımın ve bireysel önlemlerin önemini güçlü bir şekilde vurgular. Pasif bir tutum yerine, aktif olarak bina güvenliğini takip etmek ve gerekli önlemleri almak deprem riskini azaltmada hayati öneme sahiptir.


**Sonuç olarak,** Doç. Dr. Beyza Taşkın'ın paylaşımı, deprem güvenliği konusunda çok yönlü bir bakış açısı sunar. Jeolojik faktörlerin yanı sıra, yapıların tasarımı, zemin koşulları ve bireysel sorumlulukların önemini vurgular. Paylaşımın temel mesajı, deprem güvenliğinin karmaşık bir problem olduğunu ve çözümünün çoklu yaklaşımlar ve kolektif bir çabayı gerektirdiğini göstermektedir. Bireyler, yetkililer ve mühendisler arasında işbirliği, deprem riskini azaltmada ve toplumsal direnci artırmada kritik öneme sahiptir.


Yorumlar

Yorum Yap
Lütfen yorum yazmak için oturum açın ya da kayıt olun.

itü öğretim üyesi jeoloji uyarı pencere kapı