Kelime: Fal

Kökeni: "Arapça fāl" kelimesinden Türkçeye geçmiştir.

Anlamlar:

1. Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kâğıdı, kahve telvesi, el ayası vb.ne bakarak anlam çıkarma, bakı

Özelliği / Tipi / Türü: Isim

Örnek: "Ben bütün fallara, bütün rüyalara, bütün itikatlara inanırım."

"Peyami Safa"

İçinde Fal geçen birleşik ve kökteş kelimeler: falname, fal taşı, bakla falı, el falı, kahve falı, papatya falı


Fal eş anlamlısı

Fal hakkında eş anlamlı kelimeler

Fal eş anlamlısı

fal kelimesinin eş anlamlı sözcükleri : bakı


Fal zıt anlamlısı

Fal hakkında zıt (karşıt) anlamlı kelimeler

Fal zıt anlamlısı

Fal kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : Sonuç bulunamadı!


Diğer dillerde Fal

İngilizce: Fortune

Spanish: Fortuna

German: Wahrsagerei

French: Fortune

Italian: Fortuna


Fal ile ilgili atasözleri

Fal ile ilgili atasözleri

Aşağıda Fal hakkında ve içinde Fal kelimesi geçen, Fal ile başlayan veya biten atasözleri örnek olarak verilmiştir.

Atasözü: fala inanma, falsız kalma

Anlamı: kişinin oyalanmak, yalan da olsa geleceği üzerine bir şeyler dinlemek isteğini hoş karşılamak gerekir.


Fal ile ilgili deyimler

Fal ile ilgili deyimler

Aşağıda Fal hakkında ve içinde Fal kelimesi geçen, Fal ile başlayan veya biten deyimler örnek olarak verilmiştir.

Deyim: Allah manda şifalığı versin

Anlamı: tkz. çok veya ağır yemek yiyenler için söylenen bir söz.

Deyim: fal açmak (bakmak)

Anlamı: bakla, su, iskambil vb.ne bakarak gelecekte olacak şeyleri anlamaya çalışmak: 'Tutun birer niyet de açayım size birer maydanozlu fal!' -O. C. Kaygılı.

Deyim: fal taşı gibi

Anlamı: iri, büyük: 'Bu elleri güzel, yüzü çirkin delikanlı, ilk defa, gözleri fal taşı gibi açık, ruhundan bir ses koparabildi.' -N. F. Kısakürek.

Deyim: fala bakmak

Anlamı: fal açmak: 'Para ile fala baktığı hâlde geçim sıkıntısından kurtulamıyor.' -R. N. Güntekin.

Deyim: falakaya çekmek (yatırmak veya vurmak veya yıkmak)

Anlamı: falakaya bağlayarak dövmek.

Deyim: falso çıkmak

Anlamı: bozuk olmak: 'Yüzde beş yüz kâr beklediği bu işlerin alt tarafı falso çıkınca apışmış kalmıştı.' -E. E. Talu.

Deyim: falso vermek

Anlamı: 1) bozulmaya yüz tutmak: 'Artık İstanbul'da her şey gevşemiş, falso vermişti.' -Ö. Seyfettin. 2) açık vermek.

Deyim: falso yapmak

Anlamı: yanlış davranışta bulunmak: 'Yeteneksizliğini ortaya koyacak bir falso yapmaktan korkuyordu.' -Ç. Altan.

Deyim: gözlerini fal taşı gibi açmak

Anlamı: şaşkınlıkla, hayretle bakmak.

Deyim: iğfal etmek

Anlamı: 1) esk. aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak: 'Bu takdirde hem kendilerini hem de milleti iğfal etmiş olurlar.' -Atatürk. 2) ırzına geçmek, tecavüz etmek: 'Bir genç kızı izdivaç vaadiyle iğfal etmiş bir adamın mesuliyetini, vicdan azabını ve nihayet hicabını duyuyordu.' -Y. K. Karaosmanoğlu.

Deyim: sefa (sefalar) bulduk

Anlamı: 'sefa geldin, sefa geldiniz' sözüne 'teşekkür ederim' anlamında karşılık olarak kullanılan bir söz.

Deyim: sefalet çekmek

Anlamı: yoksul ve perişan yaşamak.

Deyim: üstüme (üstümüze, üstünüze) sağlık (iyilik sağlık, şifalar)

Anlamı: 1) 'Tanrı esirgesin, üstümden uzak olsun' anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü; 2) şaşma, şaşkınlık belirtmek için kullanılan bir söz; 3) kötü bir durumdan söz ederken konuşanın dinleyene söylediği iyi dilek sözü.