Ebe ne demek? Ebe anlamı nedir?
Ebe kelimesinin sözlük anlamı, eş ve zıt anlamlı karşılıkları, diğer dillerdeki anlamları, Ebe hakkında örnek cümleler, atasözü ve deyimler...
Kelime: Ebe
Anlamlar:
1. Doğum işini yaptıran kadın
Özelliği / Tipi / Türü: Isim
Örnek: "Babam ebe bulmaya koştu."
2. Büyükanne, nine
Özelliği / Tipi / Türü: Halk ağzında
3. Genellikle çocuk oyunlarında baş olan, diğer çocuklara veya gruba karşı cezasını çekmek ve bundan kurtulmak için tek başına bütün sorumluluğu üzerine alan çocuk, oyun ebesi
İçinde Ebe geçen birleşik ve kökteş kelimeler: ebebulguru, ebegümeci, ebekuşağı, ebemkuşağı, körebe, dil ebesi, kumar ebesi, laf ebesi, lakırtı ebesi, oyun ebesi, söz ebesi
Ebe hakkında eş anlamlı kelimeler
Ebe eş anlamlısı
ebe kelimesinin eş anlamlı sözcükleri : Nine , Oyun Ebesi
Ebe hakkında zıt (karşıt) anlamlı kelimeler
Ebe zıt anlamlısı
Ebe kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : Sonuç bulunamadı!
Diğer dillerde Ebe
İngilizce: Midwife
Spanish: Partera
German: Hebamme
French: Sage
Italian: Ostetrica
Ebe ile ilgili atasözleri
Aşağıda Ebe hakkında ve içinde Ebe kelimesi geçen, Ebe ile başlayan veya biten atasözleri örnek olarak verilmiştir.
Atasözü: geceler gebedir
Anlamı: her sabah yeni olaylarla karşılaşırız.
Atasözü: gizlide gebe kalan aşikârede doğurur
Anlamı: toplum içinde hiçbir davranış gizli kalmaz.
Atasözü: keçi geberse de kuyruğunu indirmez
Anlamı: inatçı ölse de inadından vazgeçmez.
Atasözü: sebepsiz kuş bile uçmaz
Anlamı: kılavuz ve yardımcı olmadan hiçbir iş başarılamaz.
Atasözü: sebepsiz ölüm olmaz
Anlamı: herkesin ölümü için bir sebep vardır.
Ebe ile ilgili deyimler
Aşağıda Ebe hakkında ve içinde Ebe kelimesi geçen, Ebe ile başlayan veya biten deyimler örnek olarak verilmiştir.
Deyim: altı karış beberuhi
Anlamı: alay kısa boylu kimse.
Deyim: bebek gibi
Anlamı: 1) çok güzel (kadın); 2) bebeğe yakışır bir biçimde: 'Annesinin arkasında asılı bir bebek gibi de çantada mışıl mışıl uyurdu.' -N. F. Kısakürek.
Deyim: bir karış beberuhi
Anlamı: alay çok kısa boylu kimse.
Deyim: (bir şeye) gebe olmak
Anlamı: bir şeyin gerçekleşme olasılığı bulunmak.
Deyim: (bir şeyin) muhasebesini yapmak
Anlamı: bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yargıya varmak.
Deyim: cebellezi etmek
Anlamı: cebine indirmek: 'Dalsın içeri de el âlemin kirazını, şeftalisini cebellezi mi etsin?' -N. Hikmet.
Deyim: ebedî uykuya dalmak
Anlamı: ölmek: 'Bu mezarda iki harp ve aile kahramanı ebedî uykusuna dalmıştı.' -A. Gündüz.
Deyim: ebediyete intikal etmek
Anlamı: ölmek.
Deyim: el bebek gül bebek
Anlamı: nazlı, şımarık bir biçimde: 'Varlıklı, görgülü bir ailenin el bebek gül bebek yetiştirilmiş çocuğusunuz.' -H. Taner.
Deyim: galebe çalmak
Anlamı: 1) yenmek: 'Kocanın münasebeti her türlü cazibesini kaybettiği gün rakibine galebe çaldığına emin olabilirsin.' -H. C. Yalçın. 2) üstün gelmek, baskın çıkmak: 'Kadıncağızın gönlü gence kayıyordu. Fakat neticede akıl ve mantık tarafı galebe çaldı.' -R. N. Güntekin.
Deyim: gebe kalmak
Anlamı: 1) insan veya hayvanın karnında yavru oluşmak: 'Kırk dört yaşında gebe kalan bir kadın böyle bir sabırsızlığa kapılabilir.' -Y. Atılgan. 2) mec. minnet altında kalmak.
Deyim: geberip gitmek
Anlamı: istenmedik bir biçimde ve beklenmedik bir zamanda ölmek: 'En ufak sarsıntıda damlarınız kafanıza yıkılıyor, çoluk çocuk geberip gidiyorsunuz.' -A. Kulin.
Deyim: gözünün bebeği gibi sevmek
Anlamı: çok sevmek.
Deyim: kalebent etmek
Anlamı: suçluluğu yüzünden mahkûm etmek: 'Jön Türklerle alakası var diye, insanı dünyanın öbür ucuna kalebent ediverirler.' -S. M. Alus.
Deyim: münasebet almak
Anlamı: uygun düşmek.
Deyim: münasebet düşmek
Anlamı: uygun bir durum ortaya çıkmak.
Deyim: münasebet kurmak
Anlamı: iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek.
Deyim: münasebete girmek
Anlamı: 1) tanışma yolu açmak, ilişki kurmak: 'Onunla temas ve münasebete girmektense hiçbir şey yapmamayı ve hazır paradan yemeyi tercih ediyorum.' -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) cinsel yaklaşımda bulunmak.
Deyim: münasebeti düşmek
Anlamı: sırası gelmek: Bir münasebeti düşerse söylerim.
Deyim: münasebetini getirmek
Anlamı: sırasını getirmek.