Akın kısaca sözlük anlamı ne demek?
Akın kelimesinin sözlük anlamı, eş ve zıt anlamlı karşılıkları, diğer dillerdeki anlamları, Akın hakkında örnek cümleler, atasözü ve deyimler...
Kelime: Akın
Anlamlar:
1. Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
Özelliği / Tipi / Türü: Isim
Örnek: "Adayı bir rençper akını doldurmuştu."
2. Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
Örnek: "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik"
3. Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
Özelliği / Tipi / Türü: Spor
İçinde Akın geçen birleşik ve kökteş kelimeler: akınkayası, hızlı akın, karşı akın
2. Kazak ve Kırgız Türklerinin saz şairlerine verdiği ad
Özelliği / Tipi / Türü: Isim - Edebiyat
Akın hakkında eş anlamlı kelimeler
Akın eş anlamlısı
akın kelimesinin eş anlamlı sözcükleri : Hücum
Akın hakkında zıt (karşıt) anlamlı kelimeler
Akın zıt anlamlısı
Akın kelimesinin zıt anlamlı sözcükleri : Sonuç bulunamadı!
Akın ile ilgili 6 örnek cümle
"Akın" kelimesini bir cümle içinde kullanmak gerekirse, aşağıdaki cümleler gerçek veya mecaz anlamı ile "Akın" kelimesinin cümle içinde kullanımına örnek gösterilebilir.
1. Osmanlı’da uçbeyleri sık sık akınlar düzenlerdi
2. Düşmanın akını durduruldu
3. Ucuzlukta müşteri akını başladı
4. Sağdan bir akın geliştiren Fener, gole gidemedi
5. Halk denize akın etti
6. Ordu sık sık akın etmekte, düşmanı yıldırmaktaydı
Diğer dillerde Akın
İngilizce: Flow
Spanish: Flujo
German: Zustrom
French: Flux
Italian: Flusso
Akın ile ilgili atasözleri
Aşağıda Akın hakkında ve içinde Akın kelimesi geçen, Akın ile başlayan veya biten atasözleri örnek olarak verilmiştir.
Atasözü: ağızdan burun yakın, kardeşten karın yakın
Anlamı: insanın kendi yararı her şeyden önemlidir.
Atasözü: ağlar gözden, sahte sözden kendini sakın
Anlamı: kendini acındıranlardan kork.
Atasözü: akıl (göz) var, izan (mantık, yakın) var
Anlamı: 1) herhangi bir şey bilgiye ve mantığa dayalı olarak yapılmalıdır; 2) her şey ortadadır.
Atasözü: akın (beyazın) adı (var), karanın (esmerin) tadı (var)
Anlamı: beyaz tenli olanlar güzel sayılsa da gerçek güzellik ve şirinlik esmerlerdedir.
Atasözü: beyazın (akın) adı (var), esmerin (karanın) tadı (var)
Anlamı: beyaz tenli olanlar güzel sayılsa da gerçek güzellik ve şirinlik esmerlerdedir.
Atasözü: devletliye dokun geç, fukaradan sakın geç
Anlamı: zenginle, az da olsa bir ilişkin bulunsun belki yararlanırsın ama fakire yaklaşma, o senden yararlanmak ister.
Atasözü: esirgenen (sakınan) göze çöp batar
Anlamı: üzerine çok düşülen şeyler genellikle kazaya veya zarara uğrar.
Atasözü: gem almayan atın ölümü yakındır
Anlamı: söz dinlemeyen hırçın kişi, davranışının büyük zararını görür.
Atasözü: kardeşten karın yakın (kulaktan burun yakın)
Anlamı: insanın kendi yararı her şeyden önemlidir.
Atasözü: karı koca bir sözle yakın, bir sözle uzaktır
Anlamı: bir kadınla bir erkek, birbirlerine bağlandıklarını bildiren bir sözle karı koca olurlar, böyle bir bağın kalmadığını bildiren bir sözle de yabancı olurlar.
Atasözü: karından kardeş yakın
Anlamı: insanın kendi yararı her şeyden önemlidir.
Atasözü: komşu boncuğunu çalan gece takınır
Anlamı: hırsızlık malı, sahibinin göremeyeceği yer ve zamanda kullanılır.
Atasözü: kulaktan burun yakın, kardeşten karın yakın
Anlamı: insanın kendi yararı her şeyden önemlidir.
Atasözü: malın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın
Anlamı: çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.
Atasözü: sakınılan göze çöp batar
Anlamı: üzerine çok düşülen şeyler genellikle kazaya veya zarara uğrar.
Atasözü: sandığına olmaz, sakındığına olur
Anlamı: üzerine çok düşülen şeyler genellikle kazaya veya zarara uğrar.
Atasözü: suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork (sakın)
Anlamı: duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.
Atasözü: tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın
Anlamı: çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.
Atasözü: yakın (hayırlı) dost (komşu) uzak (hayırsız) hısımdan (akrabadan) yeğdir (iyidir)
Anlamı: ilgi ve iyiliklerini görmekte olduğumuz komşu ve dostlarımız, hiçbir ilgisini görmediğimiz hısımlarımızdan bize daha yakındır.
Akın ile ilgili deyimler
Aşağıda Akın hakkında ve içinde Akın kelimesi geçen, Akın ile başlayan veya biten deyimler örnek olarak verilmiştir.
Deyim: akıntıya (akıntıya karşı) kürek çekmek
Anlamı: olmayacak bir iş uğrunda boşuna çabalamak: 'Böyle akıntıya kürek çektiğine çok acıdım doğrusu.' -N. Hikmet.
Deyim: akıntıya kapılmak
Anlamı: 1) bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek: 'Aralarından biri akıntıya kapıldığı zaman ötekiler var kuvvetleriyle dayanarak onu geri çekiyorlardı.' -R. N. Güntekin. 2) mec. etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak.
Deyim: başına kakmak (kakınç etmek)
Anlamı: yapılan bir iyiliği yüzüne vurarak birini üzmek: 'Ali Rıza Bey onu şirkete yerleştirmekle Allah razı olsun, büyük bir iyilik etmişti. Fakat onu ikide birde başına kakması doğru olmazdı.' -R. N. Güntekin.
Deyim: (bir şeyi) gözü gibi sakınmak (saklamak veya esirgemek)
Anlamı: bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak: 'Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi.' -S. F. Abasıyanık.
Deyim: (birine) tavır almak (takınmak veya koymak)
Anlamı: mesafeli davranmak, uzak durmak.
Deyim: boynuz takmak (takınmak, taktırmak)
Anlamı: karısı başka bir erkekle ilişki kurarak aldatmak (aldatılmak): 'Onlar da sana seksen zamparayla boynuz taktırdılar ya.' -H. R. Gürpınar.
Deyim: edebini takınmak
Anlamı: edepli davranmaya başlamak.
Deyim: gözünü daldan budaktan (çöpten) esirgememek (sakınmamak)
Anlamı: tehlikeli işlere atılmaktan çekinmemek: 'Gençliğinde gerçekten delifişek, gözünü daldan budaktan sakınmaz bir askermiş.' -H. Taner.
Deyim: kına (kınalar) yakmak (koymak, sürmek, vurmak, yakınmak, yakılmak)
Anlamı: 1) kınayı su ile karıştırıp bulamaç kıvamına getirerek boyanacak yere sürmek: 'Bazıları bütün ele, avuçlara değil, yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna yüksük kına tabir olunurdu.' -R. H. Karay. 2) mec. birinin uğradığı kötü duruma çok sevinmek.
Deyim: merakına dokunmak
Anlamı: ilgisini çekmek.
Deyim: merakından çatlamak
Anlamı: 1) çok kaygılanmak; 2) bir şeyi öğrenmek isteğini aşırı ölçüde duymak: 'Rica ederim söyleyiniz, merakımdan çatlayacağım.' -Y. K. Karaosmanoğlu.
Deyim: merakını mucip olmak
Anlamı: merakına dokunmak.
Deyim: merakını uyandırmak
Anlamı: merak etmesine sebep olmak, meraklanmak: 'Kızın en çok merakını uyandıran şey, Hasan'ın yeni kıyafetiydi.' -O. C. Kaygılı.
Deyim: sağ gözünü sol gözünden sakınmak
Anlamı: çok kıskanç olmak.
Deyim: sakın ha!
Anlamı: 'yapma, yapmaktan çekin' anlamında, yapılması istenmeyen bir davranışa engel olmak için söylenen bir söz.
Deyim: sakınması olmamak
Anlamı: 1) korkusu, çekinmesi olmamak; 2) incelik kurallarına, saygıya aldırmadan davranmak.
Deyim: sözünü esirgememek (sakınmamak)
Anlamı: düşündüğünü, karşısındakini kıracak bir söz olsa bile söylemekten çekinmemek: 'Dikbaşlı ve sözünü esirgemez bir insan olduğundan orada bir köşede, küçük bir kâtip kalmıştı.' -Y. K. Beyatlı. 'Emine iskambil falı açıyor, dikiş dikiyor, çorap örüyor, kafasına uyan insanlarla konuşuyor, sözünü sakınmıyor.' -H. E. Adıvar.
Deyim: suyun akıntısına gitmek
Anlamı: olayların veya durumun gelişmesine göre davranmak, uymak: 'Bunlarda sezilen intibakçı hatta biraz suyun akıntısına giden ruh, Ayşe'nin mizacına pek uymuştu.' -H. E. Adıvar.
Deyim: tavır almak (takınmak)
Anlamı: belli bir durum veya davranış biçimini benimsemek, vaziyet almak: 'Bilgin değilim. Onun için yazılarımda da bilgince tavır takınmaktan çekinirim.' -O. V. Kanık. 'Parçasını söylerken aldığı tavır, insanı gülmekten katıltacak kadar komik.' -R. H. Karay.
Deyim: tel takınmak
Anlamı: alay teller takmak.